postmodern mimari ne demek?

Postmodern mimari ilk örneklerinin 1950'lerde başlıdığı varsayılan ve günümüz mimarisinde de etkisini sürdüren uluslararası bir üsluptur. Mimarlıkla postmodernitenin habercisi, genellikle modernizmin sahip olduğu uluslararası üslubun biçimciliğine bir yanıt olarak "nüktenin, süslemenin ve göndermenin" geri dönüşüdür. Pek çok kültürel hareket gibi, postmodernizmin en fazla dillendirilen ve görünür olan fikirleri mimaride gözlemlenebilir. Modernizmin işlevsel olan ve resmileştirilen şekilleri ve alanları tam aksi yöndeki bir estetikle yer değiştirmiştir: üsluplar çarpışır, kendi için biçim anlayışı ortaya çıkar ve tanıdık üslup ve alanlara bakmanın yeni biçimleri fazlalaşır.

Modern mimarinin klasik örnekleri arasında, ticari alanda Lever House ve Seagram Binası, özel yahut kamu alanları arasında da Frank Lloyd Wright veya Bauhaus gösterilebilir. Postmodern mimarinin geçiş örnekleri arasında Oregon, Portland'daki Portland Binası ve New York'taki Sony Binası gösterilebilir. Bu yapılar geçmişten bileşenler ve referanslar alır, rengi ve sembolizmi mimariye yeniden sokar. Postmodern mimariden etkilenim taşıyan birincil örnekler arasında Las Vegas'tan Öğrenmek adlı ve 1977 tarihli kitabında Robert Venturi tarafından üzerinde durulan Las Vegas Strip adlı bina vardır. Venturi kitabında binanın sıradan ve evrensel mimarisine alkış tutmaktadır.

Postmodern mimari yeni-eklektik mimari olarak da tanımlanmıştır; binaların cephesi göndermeler ve süslemelerle doludur ve sert süslemesiz modern üslubu karşısına alır. Bu eklektizm, Stuttgart Devlet Galerisinde ve Charles Willard Moore tarafından yapılan Piazza d'Italia'da en belirgin halini alan, dik olmayan açıların ve alışıldık olmayan yüzeylerin kullanımı ile kendini gösterir. Edinburgh'taki İskoç Parlamento binası da postmodern modanın bir örneği olarak gösterilmektedir.

Modernist mimarlar postmodern binaları kaba ve cicibiciyle süslü binalar olarak görürler. Postmodern mimarlar da modern alanları ruhsuz ve kişiliksiz olarak nitelendirir. Bu fikir ayrılığı amaçlar söz konusu olduğunda da kendini gösterir: Modernizm süslemenin yoksunluğu kadar malzemenin minimalist ve yerinde kullanımıyle dikkati çekerken, postmodernizm erken modernistler tarafından konulan kesin kuralların bir reddidir ve inşa tekniklerinin, açılarının ve üslupsal göndermelerin bolluğunu tercih eder.

Önceki üsluplarla kurulan ilişki

Halkın bunları pek dost canlısı görmediğini iddia eden ve modern işlevselciliği sıkıcı bulan bazı mimarların modern işlevselcilikten yüz çevirmeye başlamasıyla birlikte, 20. yüzyılın son çeyreğinde yeni trendler ortaya çıkmaya başladı. Bu mimarlar geriye baktılar, çeşitli binaların geçmişte kalan bölümlerine baktılar ve onları yeni bina tasarımları yaratmak üzere bir araya getirdiler, hatta bazen bunu uyumsuz bütünler oluşturarak yaptılar. Bu yeni yaklaşımın canlı bir örneği modern öncesi tasarımlardaki sütunların ve diğer bileşenlerin (ancak neoklasikçi mimaride yapıldığı gibi aynen alınarak değil) postmodern mimariye uygulanmasıydı. Modernizmde bir tasarım özelliği olarak sütunlar dirsekler gibi teknolojik araçlarla yer değiştiriyordu veya tamamen duvar perdelerinin arkasına gizleniyordu. Sütunun geri dönüşü teknolojik bir gereklilik olmaktan ziyade estetik bir tercihti. Modernist dönemdeki yüksek binalar monolitiktiler, baştan aşağıya kadar çeşitli tasarımların aynı bina içinde bulunması hoş karşılanmıyordu, öyle ki kimi durumlarda sanki tüm bina tek parçaymış gibiydi. Buna en doğrudan örnek Minoru Yamasaki'nin Dünya Ticaret Merkezi binalarıydı.

Süslemenin dönüşüne ve önceki dönemlere yapılan göndermeye başka bir örnek de daha eski binaların cephelerine Beaux Arts mimarisinde ve Art Deco dönemlerinde inşa edilen, bronz veya paslanmaz çelikten yapılmış süslemelerdi. Postmodern binalarda bu çoğunlukla önceki inşa üsluplarından alınan birbirine zıt şeylerin yan yana kullanılması ve hatta daha büyük ölçekte bunların yeni bir üslup oluşturması söz konusudur. Şaşırtıcıdır, bu binalar genellikle zevk verici bir estetik yakalamayı başarmışlardır. Bununla birlikte, her yeni üslupta olduğu gibi genel kabul görebilmesi için biraz zaman geçmesi gerekmektedir.

20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bir düşünce akımı olan bağlamcılık genellikle postmodern ideolojileri etkiledi. Bağlamcılık tüm bilginin bağlama duyarlı olduğu inancını temel alır. Bu fikir bir bilginin bağlamından koparıldığında anlaşılmaz hale geldiğini söyleyecek kadar ileri gider. Bu Postmodern mimariyi aşağıda da tartışıldığı üzere, bağlam konusunda daha duyarlı olmaya itti.

Postmodernizm

Postmodernist hareket öncelikle 1960 ila 70'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde başladı ve daha sonra Avrupa'ya dek yayılarak günümüzde de varlığını devam ettiren bir akım oldu. Postmodernizmin ya da Geç-modernizmin özellikleri arasında Modernizme duyduğu tepki vardır; selefinin sınırlılıklarına işaret eder. Hedefleri arasında kamuyla daha nüktedan bir şekilde bağlantı kurmak vardır. Mimaride bu önceki üslupların, genellikle de aynı anda, alıntılanmasını içerir. Modernizmden kopuş meselesinde binaların içlerinde bulundukları bağlama uygun olarak inşa edilmesi de vardır.

Postmodernizm kökenlerini modern mimarinin başarısızlığı dediği şeyde bulur. İşlevselci ve ekonomik inşaya olan ilgisi binaların ruhsuz ve kişiliksiz akılcı bir görünüşe yol açmıştır. Postmodernistler bu binaların insanların hem göz hem de beden konforuna yönelik ihtiyaçlarını karşılayamadığını düşünür. Modernizm bedenin arzularına önem vermemektedir. Pek çok apartman binasının gecekonduya dönüşmesi problemi daha da kötüleştirmiştir. Postmodernizm bu durumun üstesinden kendi için süsleme ve dekorasyon anlayışını savunarak gelmeye çalışır. Biçim artık yalnızca onun işlevsel gereklilikleri bakımından tanımlanmayacak; mimarın arzu ettiği gibi olacaktır.

Robert Venturi

Robert Venturi bu hareketin başını çekenlerdendir. Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki (1966) adlı kitabı postmodernist hareket ve mimari için oldukça kullanışlıydı ve baskın işlevselci mimarinin saldırgan bir eleştirisiydi. Modernizmin işlevselciliğinden kopuş Venturi'nin Mies van der Rohe'nin ünlü düsturu "Az, çoktur" (less is more) sözünü nükteli bir şekilde uyarlamasında da görülüyordu: "Az, sıkıcıdır" (less is bore). Postmodernlerin geri kalanıyla birlikte süslemeyi geri getirmeye çalıştı çünkü onu gerekli görüyordu. Bunu Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki adlı kitabında bunu ve Modernizm eleştirisini şöyle diyerek açıklıyordu:

Mimarlar (binalardaki dekoratif bileşenlerden) şikâyet edebilir veya onları görmezden gelmeye çalışabilirler hatta onları ortadan kaldırmaya çalışabilirler ama onlar kaybolmayacaktır. Uzun bir süre için bile kaybolmayacaklar çünkü mimarların ne onları yok etme gücü vardır (ne de yerine ne koyacaklarını bilirler).

Robert Venturi Postmodern olarak bilinen anti-modernist başkaldırının öncülerindendi. Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki ve Las Vegas'tan Öğrenmek (1972) adlı kitapları (ikisi de aslında Postmodern mimari manifestoları olmamakla birlikte) postmodernizmdeki pek çok hedefi güzel bir biçimde ifade ettiler. İkinci kitabı Steven Izenour ve eşi Denise Scott Brown'la birlikte yazmıştı.

Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki adlı kitap, süsün ve dekoratif bileşenlerin "çeşitliliğe ve iletişime ilişkin var olan ihtiyaçları karşılamasına" yönelik amaçlara ışık tutmaktadır. Burada Venturi kamuya bir anlam iletmenin önemini vurgular. Postmodernistler genelde bu iletişimi binalar aracılığıyla kurmaya çalışır ve bu iletişim anlamın doğrudan aktarılması amacını gütmez. Venturi daha çok pek çok şekilde yorumlanabilecek bir iletişim kurmaya niyetlidir. Her yorum diğerinden daha az ya da doğru olabilir çünkü bu nitelikteki bir işin pek çok boyutu ve anlam katmanı olacaktır.

Bu anlam çoğulluğu çağdaş toplumun benzer doğasını yansıtmaya çalışmaktadır.

Anlamsal çoğulluk binalarında çeşitlilik arayan postmodern mimarlarca da yankılanır. Venturi "Campidoglio'dan Bir Görünüş" adlı makalesinde böyle bir etkiden bahseder:

(Ben) gençken büyük mimarları diğerlerinden ayırmanın en güvenilir yolu çalışmalarının tutarlılığı ve orijinalliğiydi… Artık iş böyle değildir. Modern ustaların gücü tutarlılıkta iken, bizimki farklılıktadır.

Sahip olduğu çeşitlilikle birlikte postmodernizm, binanın bağlamına, tarihine ve müşterinin gerekliliklerine bir duyarlılık geliştirmiştir. Postmodernist mimarlar kentteki binaların ve çevrelerindeki alanların gerekliliklerini tasarım süreci boyunca gözönünde bulundurur. Örneğin Frank Gehry'nin Venedik Plaj Evi'nde çevredeki evlerin renkleri de parlak bir tonu vardır. Yerel duyarlılıklar kimi Postmodern binalarda açık seçiktir

Hedefler ve Karakteristikler

Modernizmin problemlerini çözmek de dâhil olmak üzere, postmodernizmin hedefleri arasındaki anlamda belirsizlik, binanın bağlamına duyarlılık gibi şeyler, bir dönem birbirleriyle asla işbirliği içinde olmamış mimarların yaptığı binalar arasında şaşırtıcı derecede sık rastlanan özelliklerdi.

Postmodernizmin karakteristikleri onun hedeflerinin pek çok farklı yönde ifade edilmesine izin verdi. Bu karakteristikler arasında heykel formlarının, süslerin ve Trompe l'oeil özelliği gösteren materyallerin kullanımı vardı. Bu fiziksel karakteristikler anlamın kavramsal karakteriyle birleşiyordu. Anlamın bu karakteristikleri arasında, çoğulluk, çift anlamlılık, ironi ve paradoks ve bağlamcılık vardı.

Her zaman organik olması gerekmeyen bu heykelsi biçimler büyük bir şevkle yaratılıyordu. Bunların örnekleri Hans Hollein'in Abteiberg Müzesinde (1972–1982) görülebilir. Bina hepsi birbirinden farklı olan çeşitli yapı üniteleri tarafından oluşturulmuştu. Tüm yapıların biçimi Modernizmin katı biçimlerinden farklıydı. Bu biçimler heykelsiydi ve tabiri caizse oyunbazlardı. Mutlak bir asgariye indirilmemişler, kendileri için şekillendirilmiş ve üretilmişlerdi. Bu yapı üniteleri birbirlerine çok organik bir biçimde uyuyorlar bu da onların etkisini arttırıyordu.

Uzun yıllar göz ardı edilmişse de, süsleme geri döndü. Frank Gehry'nin, 1986 yılında inşa edilen Venedik Plaj evi ufak süslemelere sahipti ancak bu kadarı bile modernizm için gereksiz ve aşırı olarak görülürdü. Venedik Plaj Evi çoğunlukla dekorasyon için kullanılan yuvarlak kütüklere sahipti. Tepedeki kütüklerin çerçeveleri tutmakta pek işlevli değildi. Bununla birlikte onların görünmeyen çivilere tercih edilmiş olması, abartılı varlıklarının yalnızca süs için kullanıldığı göstermektedir. Michael Graves'in Portland Kamu Hizmetleri Binası (1980) daha meşhurdur. İçerideki iki üçgensel şekil çoğunlukla süs özelliği taşır ve kendileri için, estetik kaygılarla orada bulunmaktadır.

Binanın bağlamını duyarlı oluşuyla, postmodernizm insanların binadan beklediklerini tamamen göz ardı etmiş de değildir. Carlo Scarpa'nın Brion-Vega Mezarlığı (1970-1972) buna bir örnek teşkil eder. İnsanların bir mezarlıktan beklediği kutsal bir hava taşırken, ziyaretçileri depresif hissettirmemesidir. Scarpa'nın mezarlığı duvarların mat gri rengi ve zarif şekilleriyle kutsal bir hava sağlarken, parlak yeşil çimenler mekânın çok bunaltıcı olmasını da engeller.

Postmodern binalar bazen eski trompe l'oeil'i de kullanarak, Rönesans'ta yapıldığı gibi, aslında var olmayan bir derinlik etkisi yaratırlar. Portland Kamu Hizmetleri Binası, kenarlarda duran ve gerçekten sütunmuş gibi görünen sahte sütunlara sahiptir.

Hood Sanat Müzesi'nin (1981-1983) o dönem tüm Postmodern binalara hakim olan tipik bir simetrik cephesi vardır.

Robert Venturi'nin Vanna Venturi Evi (1962–1964) postmodernist bir amaç olan bir anlam iletme amacını ve sembolist bir karakteri üzerinde taşır. Binanın cephesi Venturi'ye göre, 18'inci yüzyıla ait sembolik bir ev resmidir. Bu görüntü kısmen simetrinin kullanımı ve girişteki arkla sağlanmıştır.

Postmodern binalardaki ironiye en iyi örnek her hâlde Charles Willard Moore'un Piazza d'Italia (1978) adlı tasarımıdır. Moore Italyan Rönesansı'nın mimarisinden ve Roma mimarisinden alıntılar yapar. Bu göndermeler yapıda kullanılan burgulardadır. Buradaki ironi burguların çelikle kaplanmış olmasıdır. İtalyan antikitesini New Orleans (Yeni Orleans) adlı şehirde kullanması da ayrıca paradoksal olarak nitelendirilir.

Çifte kodlama yahut ikili kodlama yöntemi, binanın aynı anda birden çok anlamı iletmesi demektir. AT&T Binası bunu başarıyla gerçekleştirir. Bina son teknolojiden alıntılar yapan uzun bir gökdelendir. Yine de gökdelenin tepesi binanın diğer bölümleriyle çelişir bir biçimde antik bir çağrışıma sahiptir.

Etki yaratan mimarlar

Postmodern tarzın en etkili mimarları arasında şu isimler vardır:

Eleştiriler

Fredric Jameson Postmodernizm, Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı adlı makalesinde, 2. Dünya Savaşı'nın sonrasına tarihlediği postmodernizmin ve mimarisinin, savaşla birlikte bir paradigma değişimi arayan kapitalizmin ve özellikle de onun ABD versiyonunun icatlarından biri olduğunu iddia etmiştir.

David Harvey Postmodernliğin Durumu adlı kitabında, Jameson'unkine benzer bir yorumla, özellikle 1960 sonrası kapitalizminin bir zaman ve mekân sıkışmasına neden olduğunu, Keynesyen ekonominin daha esnek ve neo-liberal bir ekonomik mantıkla yer değiştirdiğini söyler. Özellikle de SSCB'nin yıkılışının ardından ABD'de Reaganizm ve İngiltere'de Teatcherizm'le birlikte refah devleti- sosyal devlet politikalarının terkedildiğini (örneğin İngiltere'deki işçi bloklarının özelleştirilmesi) ve bunların yerini bir tüketim mantığının aldığını iddia eder. Harvey'e göre bu tüketim mantığı işlevden çok biçime önem vermiş, tüketim nesnelerini olduğu kadar etiğin de estetikleştirilmesini sağlayarak derinliksiz bir imajlar dünyası yaramıştır. Harvey işlevden çok biçime önem veren bu mantığın gelişimini, talep üretimi olarak da adlandırabileceğimiz, kendisinin "arzuların ve zevklerin manipüle edilmesi" dediği şeye bağlar. Yani Harvey'e göre mimarideki bu değişim, binaların daha güzelleşmesini isteyen mimarların iyi niyetinin değil, ekonomideki ve sınıf mücadelesindeki gerilemenin bir sonucu olmaktadır.

Kaynakça

Dış bağlantılar

Orijinal kaynak: postmodern mimari. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.

Kategoriler